LEVENT ÖZÇELİK/HT CUMARTESİ

Kanalların içine yerleşmiş bu muhteşem kent, ortaçağdan günümüze neredeyse hiç değişmemiş. Belçika’nın kuzeyli güzeli, nostalji peşindeki romantikleri her daim kendine çekmeye devam ediyor.

Bugün Zeebrugge Limanı’na, 11 km uzunluktaki Baudouin Kanalı’yla bağlı olan kent, 1000 yıl önce Kuzey Denizi kıyısında bir kumsaldı sadece. Flandre Kontu, şehrin kurucusu olarak anılıyor. 12. yüzyıldan başlayarak 14. yüzyılda dünyanın en önemli açık pazarlarından biri oluyor. İtalya’dan kumaşlar, Rusya’dan kürkler, Bohemya’dan kristaller, Polonya’dan madenler müşterilerini burada buluyor. Kent, 15. yüzyılda bugünkü halini alıyor ve Bourgogne Dükü sayesinde altın çağını yaşıyor. 16. yüzyılda ise Anvers’in önem kazanmasıyla Brugge’ün ölü devri başlıyor. Ancak sonraları Brugge’ün limanı sayılan Zeebrugge’nin açılmasıyla, şehir yeniden canlanıyor. 19. yüzyılın ikinci yarısında ise romantizmin simgesi oluyor.



Nostalji peşindeki ressamlar ve İngiliz yazarlar ortaçağ havasını koklamak için buraya geliyor. Avrupa’nın en eski üniversitelerinden ve bugün de en seçkin eğitim kurumlarından olan College de L’Europe 1948 yılında burada kuruluyor. El sanatları kenti olarak tanınan Brugge’de yüzyıllardır dantelcilik yapılıyor. Brugge’de evlerinin önünde her zaman dantel işleyen birkaç yaşlı kadın görebilirsiniz. “Pırlanta şehri” olarak Anvers’in isim yapmasına karşın, Brugge de pırlanta işlemeciliğinde iddialı. Şampanya renkli, olağanüstü kesimli pırlantalar, dantelden sonra kentin el sanatlarındaki sembolü. Onları çikolata ve çeşit çeşit biralar takip ediyor.

ÇÖMLEKTE MİDYE KIZARMIŞ PATATES

Flamanca ve Fransızca konuşan Brugge’lüler ilk bakışta içine kapalı gibi görünse de aslında çok konuksever insanlar. Orta ve yaşlı kuşak, geleneklerine son derece bağlı ve hâlâ o eski görkemin içerisinde yaşamaya devam ediyor. Genç kuşak ise modern, alımlı ve saygılı. Sokaklarda pejmürde dolaşan insan görmek zor.

Kentin en önemli meydanı olan Grand Place, 13. yüzyılda yapılmış. Eskiden yiyecek pazarı olarak kullanılan meydanın etrafı bugün restoranlar, birahaneler, dükkânlar ve birbirinden şirin yapılarla çevrili. Meydandaki ünlü Beffroi, 12. yüzyılda inşa edilmiş önemli bir kule. Şehrin spesiyalitelerinden “waterzooi” denilen tavuk etli, sebzeli çorba, “carbonat flamant” denilen beyaz şarapta pişirilmiş etli ve sebzeli yemek Flaman tadının damakta kalabilecek iki leziz ürünü. Çömlekte midye ve kızarmış patatesi ise her yerde yemek mümkün.



GÖRMEDEN DÖNMEYİN!

GOTIK-FLAMAN sanatının harikalarından Notre Dame Kilisesi (1290’da yapılmış) kentin en eski yapıtlarından. Grand Place’ın hemen yanındaki belediye binası Hotel de Ville, 14. yüzyıldan kalan bir başka sanat harikası. Saint-Sang Bazilikası içinde bulunan, önceleri Roma tarzında olan, 15. yüzyılda gotik tarza dönüştürülen şapeller ve bazilik müzesi de görülmeye değer yapıtlar. Brugge’ün en önemli müzesi Groeninge.

Güzel Sanatlar Müzesi olarak da bilinen bu mekânda 18. yüzyıldan günümüze Belçikalı ressamların eserleri sergileniyor. Jan Van Eyck (1390-1441), Van der Goes (1440-1482) ve Hans Memling’in (1433-1494) birbirinden güzel resimlerini bu müzede görmek mümkün.

Ayrıca her yıl ağustos sonunda yapılan ‘Kanal Festivali’ binlerce kişiyi ağırlıyor. Kentin en eski yerleşim merkezi eski site Brug’da gösteriler düzenlenirken, kanallar da ışıklandırılıyor.

TURA ÇIKIN
Brugge’de pek çok şehir turu düzenleniyor. Küçük teknelerle rehber eşliğinde düzenlenen kanal turu, şehir merkezinden hareket eden ve 35 dakika süren fayton turu, 50 dakikalık otobüs turu ve çeşitli seyahat acentelerinin düzenlediği bisiklet turlarından birini tercih edebilirsiniz.