Onlar; çağdaş Türk müziğinin kurucuları...
'Türk Beşleri' olarak adlandırılan o kurucular;
• Cemal Reşit Rey
• Hasan Ferid Alnar
• Ulvi Cemal Erkin
• Ahmed Adnan Saygun
• Necil Kâzım Akses
'Türk Beşleri' arasında yer alan; besteci, eğitimci ve etnomüzikolog Ahmet Adnan Saygun, aynı zamanda Atatürk'ün isteğiyle ilk Türk operası olan 'Özsoy Destanı'nı besteleyerek sahneledi.
Bunun yanı sıra ilk 'Devlet Sanatçısı'...
'Özsoy Destanı', ilk Türk operası olmasının ötesinde bir anlama sahip.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kültür devriminde atılan ilk adım.
O ilk adımı atmak, öyle kolay olmadı.
O ilk adım; kısıtlı imkânlarla sadece 26 günde atılacaktı.
Normal şartlarda; 2 - 3 yılda gerçekleştirilebilen bir çalışmayı 26 günde tamamlayan Ahmet Adnan Saygun, bir mucizeye imza attı.
Ahmet Adnan Saygun, hem Atatürk'ün yüzünü kara çıkarmadı hem de kültür devrimini başlattı.
Kültür devriminin ilk adımını atma adına üretilen 'Özsoy Destanı'nın ortaya çıkış hikâyesi, Ahmet Adnan Saygun ve çalışmasında yer alanların yaşadıkları, BKM tarafından 'Bir Cumhuriyet Şarkısı' adıyla beyazperdeye yansıtıldı.
Türkiye İş Bankası'nın katkılarıyla çekilen, BKM senaryo ekibi tarafından senaryolaştırılan 'Bir Cumhuriyet Şarkısı'nı Yağız Alp Akaydın yönetirken filmin başrollerini; Salih Bademci, Ertan Saban, Ahmet R. Şungar, Birce Akalay, Melis Sezen, Şifanur Gül, Mehmet Özgür, Burak Bilgili, Emre Karayel, Bensu Soral ve Okan Yalabık paylaştı.
'Bir Cumhuriyet Şarkısı', birçok açıdan Türk sinemasının özel filmlerinden biri.
Atatürk'ün görev uğruna geride bıraktığı aşkı Bulgar Dimitrina Kovaçeva (Miti)
• Filmi özel kılan unsurlardan biri; Atatürk'ün farklı bir yönünün ilk kez gözler önüne serilecek olması. (Atatürk'ün görev uğruna aşkı geride bırakma sahnesinde gözler doluyor, içeride bir yerlerde yanma hissediliyor.)
Miti'yi Bensu Soral canlandırdı.
• Bir diğeri; bugüne kadar işlenmeyen bir konunun ele alınması. O konu da Türkiye Cumhuriyeti'nin kültür devriminin ilk adımında yaşananlar...
Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'ndeki söyleşide öğrencilerden biri şöyle bir soru yöneltmişti; "Sizin için iyi bir filmin, güzel bir filmin kriterleri nelerdir?"
Ünlü Fransız oyuncu ve yönetmen Jacques Tati'nin "Ben istiyorum ki film; siz, salondan çıktıktan sonra başlasın" sözüyle cevap vererek; "Salondan çıktıktan sonra da zihinlerde akmaya devam ediyorsa, sahneleri, diyalogları zihinlerde; pencereler, o pencereler de yeni pencereler açıyorsa o film; iyidir, güzeldir" demiştim.
Elbette, salondan çıktıktan sonra filmin zihinlerde akmasını; hikâye, senaryo, yönetim ve oyunculuk performansları sağlıyor.
Bunu, 'Bir Cumhuriyet Şarkısı' ile örneklemek gerekirse;
• Atatürk'ün liderlik ve dâhiliğine bir kez daha şahit olarak; azmin ve kararlılığın, başarmanın ta kendisi olduğu gerçeği, tüm haşmetiyle kendini ortaya atıveriyor.
• İnsanların kısıtlı imkânlarla neleri başardığını görüp; en azından "Acaba ben, sahip olduğum imkânların farkında mıyım? İşimin hakkını yeterince verebiliyor muyum?" düşüncesine kapılıyorsunuz.
• 26 günde ortaya çıkan mucize; yoklar, yokluklar içinde 7 düvelin topraklarımızdan hangi azimle, nasıl bir vatanseverlilikle atıldığını hatırlatan bir pencere açıp; tüyleri diken diken eden bir gurur dalgalanmasıyla atalarımızı bir kez daha rahmetle yâd ediyorsunuz.
• Popülerlik uğruna üretilenlerin ve onların üreticilerinin değil, mesleğine saygı duyarak işinin hakkını verenlerin ve ürettiklerinin hayatta ve tarihte bir karşılığı olduğunu görmenin huzurunu yaşıyorsunuz.
Atatürk'ü Ertan Saban canlandırdı.
Atatürk, 1934'te ülkemizi ziyaret edecek olan İran Şahı Rıza Pehlevi'nin onuruna bir opera sahnelenmesini, operanın da yabancı değil, Türk olmasını istedi.
Ne var ki şöyle bir sorun vardı.
Hazırda olan bir Türk operası yoktu.
Yenisinin hazırlanması için de aslında zaman yoktu.
Öyle ya, bir operanın sahneye konulması için 2 - 3 yıllık bir zamana gereksinim vardı.
Ne var ki ne öyle bir zaman, ne de Atatürk'ün öyle bir sabrı vardı.
Öyle ya, 5 ayda 7 düveli toraklarımızdan çıkaran, 3 ayda harf devrimini gerçekleştiren bir ulusun liderinin bir opera için değil yıllarca, aylarca bile beklemeye tahammülü, öyle bir mantığı olabilir miydi?
O lidere; "Efendim, zamanımız yok, yeterince sanatçımız yok, uygun bir hazırlanma alanımız yok" demek, yoklar, yokluklar içinde bir savaş kazanmış, sonrasında cumhuriyet kurmuş bir lidere hakaret etmekle eş anlamlıydı.
Atatürk - Şah Rıza Pehlevi
'Bir Cumhuriyet Şarkısı', bir mucizenin yoklar, yokluklar içinde ortaya çıkması sırasında yaşananları konu edinirken Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasındaki azme, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasındaki arzu ve vizyona başka bir açıdan ışık tutuyor.
"Salondan çıktıktan sonra da zihinlerde akmaya devam ediyorsa, sahneleri, diyalogları zihinlerde; pencereler, o pencereler de yeni pencereler açıyorsa o film; iyidir, güzeldir"de olduğu gibi zihnimde açılan pencerelerden birinde; "Bir Cumhuriyet Şarkısı'nın karakterize edilen tarihi kişiler kimlerdir?" yazıyordu.
Ahmet Adnan Saygun, 'Özsoy Destanı'nda sahneye çıkan bazı oyuncularla görülüyor.
AHMET ADNAN SAYGUN (Salih Bademci tarafından canlandırıldı)
1907... 7 Eylül'de İzmir’de dünyaya geldi.
Babası; İzmir Milli Kütüphanesi'nin kurucuları arasında yer alan öğretmen Mahmut Celalettin Bey.
Annesi; Konya'nın Doğanbey Mahallesi’nden gelip İzmir'e yerleşmiş bir ailenin kızı olan Zeynep Seniha Hanım.
İzmir'de Hadikai Sübyan Mektebi adlı mahalle mektebinde başladığı ilköğrenimine İttihat ve Terakki Numune Sultanisi adlı çağdaş okulda devam etti.
Sanat eğitimine ağırlık veren bu okulda 13 yaşındayken İsmail Zühtü (nazariyat) Rosati (piyano) ve Tevfik Bey (piyano) yanında müzik çalışmalarına başladı.
Ahmet Adnan Saygun
1922... Macar Tevfik Bey'in öğrencisi oldu.
1925... Fransız La Grande Encyclopedie'den müzikle ilgili makaleleri çevirerek birkaç ciltlik büyük bir Musiki Lugati meydana getirdi.
Hayatını kazanmak için su şirketi ve postanede çalıştı. Ardından İzmir Beyler Sokak'ta bir kırtasiye dükkânı açıp nota sattı. Bu işte başarısız olunca ilkokullarda müzik öğretmenliği yaptı.
Öğretmenlik döneminde Ziya Gökalp'in, Mehmet Emin'in, Bıçakçızade Hakkı Bey'in şiirleri üzerine okul şarkıları yazdı.
Devletin yetenekli gençleri müzik eğitimi için Avrupa'daki önemli konservatuvarlara göndermek üzere açtığı sınava girmek istese de annesinin ani ölümü üzerine, bu fırsatı kaçırdı.
1926... Orta dereceli okullarda müzik öğretmenliği yapmak için açılan sınavı kazanarak İzmir Erkek Lisesi'nde müzik öğretmenliğine başladı.
1927 - 1928... ‘Re Majör Senfoni’yi besteledi.
Devletin müziğe yetenekli gençler için açtığı sınavı tekrarlaması üzerine devlet bursuyla Paris'e gönderildi. Vincent d'Indy (kompozisyon), Eugène Borrel (Füg), Madame Borrel (armoni), Paul le Flem (Kontrpuan), Amédée Gastoué (Gregoryen ezgileri), Edouard Souberbielle (org) ile çalıştı.
Paris'teyken Op. (Opus) 1 sıra numaralı Divertissement adlı orkestra eserini yazdı.
* Ahmet Adnan Saygun’un bu bestesi; 1931’de jüri başkanının Henri Defossé’in olduğu Paris’teki bir beste yarışmasında ödül kazandı, Gabriel Pierné yönetimindeki Colonne Orkestrası tarafından önce Paris, Varşova daha sonra da Rusya ve Belçika'da seslendirildi. Eser; Cemal Reşit Rey'in Paris'te seslendirilmiş bulunan 3 eserinden (Anadolu Türküleri / 1927), (Bebek Efsanesi / 1928) ve (Türk Manzaraları / 1929) sonra yurt dışında icra edilen dördüncü Türk orkestra eseri oldu.
1931… Türkiye'ye dönüp Musiki Muallim Mektebi'nde müzik öğretmenliğine başladı, müzik imlası ve kontrpuan dersleri verdi.
1932… Piyanist Mediha (Boler) Hanım ile evlendi.
Mediha Boler, Melis Sezen tarafından canlandırıldı.
1934… Soyadı Kanunu üzerine babasının isteğiyle ‘Saygın’ soyadını aldı. Ancak bu soyad, başkası tarafından alındığı gerekçesiyle bir süre sonra soyadları ‘Saygun’ olarak değiştirildi.
‘Özsoy Destanı'nı 26 günde besteleyerek sahneledi. Liberettosunu; Münir Hayri Egeli'nin yazdığı opera, Türk milletinin doğuşunu, İran ve Türk milletlerinin kökü uzak tarihe dayanan kardeşliğini ifade ediyor.
'Özsoy Operası’nın sahnelenmesinden sonra kendisini kabul eden Atatürk'e Türk musikisi hakkında bir rapor sundu. Güneş - Dil ve Türk Tarihi teorilerinden etkilenerek hazırlanmış bu rapor, 1936'da ‘Türk Musikisinde Pentatonizm’ başlığıyla yayımlandı.
Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefliği'ne getirildi.
Atatürk, yeni bir opera siparişi verdi. Bu sipariş üzerine, Cumhuriyet insanının doğuşunu anlatan ‘Taş Bebek Operası'nı besteledi. Bu eseri; 27 Aralık 1934’te Ankara Halkevi'nde sahnelendi.
1936…
İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda 1939’a kadar sürecek olan öğretmenliğe başladı.
Halkevleri'nin daveti üzerine, Türkiye'ye gelen Macar ünlü besteci ve etnomüzikolog Bela Bartok'a Anadolu gezisinde eşlik etti. Birlikte özellikle Osmaniye dolaylarından derledikleri türküleri notalaştırdılar. Çalışmaları, "Bela Bartok’un Türkiye’deki Halk Müziği Araştırmaları” başlıklı bir kitap hâline getirilerek 1976'da Macar İlimler Akademisi tarafından İngilizce olarak yayımlandı.
1939…
Halkevleri'nin müfettişliğine başlayarak Türkiye'yi dolaştı.
1940…
Bir konser için Ankara'ya gelen ancak ülkelerinden Nazi baskısı nedeniyle geri dönmeyen Budapeşte Kadın Orkestrası üyelerinden Macar asıllı Irén Szalai (sonradan Nilüfer adını aldı) ile evlendi.
‘Türk Müzik Birliği’ adlı bir koro kurarak ‘Halkevlerinde Musiki’ adlı bir kitap yayınladı.
‘Op. 19 Eski Üslupta Kantat’, ‘Bir Orman Masalı’ adlı bale eserlerini besteledi.
Salih Bademci
1946...
Halkevleri müşavir ve müfettişliğinin yanı sıra Ankara Devlet Konservatuvarı'na kompozisyon öğretmeni olarak atandı. Aldığı davetler üzerine Londra ve Paris'e gitti, halk müziği üzerine çalışmalar yaptı; konferanslar verdi.
‘Kerem’, ‘Köroğlu’ ve ‘Gilgameş’, “Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan” eseri, 5 senfoni, çeşitli konçertolar, orkestra, koro, oda müziği eserleri ve bir diğer başyapıtı olan ‘Yunus Emre Oratoryosu’nu besteledi. Vokal ve enstrümantal parçalar, türkü derlemeleri, kitaplar, makaleler yazdı.
* 'Yunus Emre Oratoryosu', Cumhuriyet Dönemi Türk müziğinin en çok seslendirilen eserlerinden biridir.
* Eserleri; New York NBC, Orchestre Colonne, Berlin Senfoni, Bavyera Radyo Senfoni, Viyana Filarmoni, Viyana Radyo Senfoni, Moskova Senfoni, Sovyet Devlet Senfoni, Moskova Radyo Senfoni, Londra Filarmoni, Kraliyet Filarmoni, Northern Sinfonia, Julliard Quartet gibi topluluklar ve Yo-Yo Ma gibi virtüözler tarafından seslendirildi.
1971…
Yürürlüğe giren Devlet Sanatçılığı Kanunu çerçevesinde ilk ‘Devlet Sanatçısı’ ünvanına lâyık görüldü.
1996...
6 Ocak’ta pankreas kanseri nedeniyle 83 yaşında hayatını kaybetti.
Ahmet Adnan Saygun, hayatı boyunca 76 eser üretti.
'4. Yaylı Çalgılar Kuarteti' adlı çalışması, vefatı nedeniyle yarım kaldı.
NURULLAH ŞEVKET TAŞKIRAN (Burak Bilgili tarafından canlandırıldı)
1901'de İstanbul'da doğan Nurullah Şevket Taşkıran, henüz ilkokul sıralarındayken müziğe karşı bir sevgi ve ilgi duymaya başladı. İlkokuldan sonra Mercan İdadisi'ne, oradan da öğretmen olmak için İstanbul Muallim Mektebi'ne giren Taşkıran, Osman Zeki Üngör'den keman dersleri aldı.
Muallim Mektebi'nden sonra Mercan Sultanisi'ne öğretmen olarak atanan Nurullah Şevket Taşkıran, İstanbul'da birçok müsamerelere iştirak ederek, flüt dünyasının en zor parçalarını piyano refakatinde çaldı. Taşkıran, daha sonra Galatasaray Lisesi, Feyziati Kız Lisesi, Feyziati Erkek Lisesi, Kuleli Askeri Lisesi ve Halıcıoğlu Askeri Lisesi'nde müzik öğretmenliği icra etti.
1928'de müzik pedagojisi tahsili için Berlin'e gönderilen Nurullah Şevket Taşkıran, orada özel olarak şan dersleri de aldı. Berlin Stern Konservatuvarı'nın sahnelediği operalarda rol aldı. Bir yarışma sonunda hiçbir yabancı öğrencinin alamadığı 'Gustav Hollandaender' madalyasını kazanan Taşkıran, konservatuvardan 1934'te mezun oldu. Nurullah Şevket Taşkıran; daha sonra, İtalya şan literatür ve tekniğini etüt etmesi için Milano'ya gönderildi. Yeni kurulmuş olan Türk operasında birçok temsilde rol alan Taşkıran, Devlet Konservatuvarı'nda Türkçe metinli müzik diksiyonu öğretmenliği ve opera bölümü şefliği yaptı.
Nurullah Şevket Taşkıran, hayatını 1952'de kaybetti.
MÜNİR HAYRİ EGELİ (Ahmet R. Şungar tarafından canlandırıldı)
Yazar, sinemacı, heykeltıraş Münir Hayri Egeli, 1903'te İstanbul'da doğdu. Egeli, 1919’da İstanbul Muallim Mektebi’nden mezun olduktan sonra 1922’de Sorbonne Üniversitesi Psikoloji Enstitüsü’nü tamamladı.
Münir Hayri Egeli, öğrenciliği sırasında Atatürk’ün emriyle kurduğu Paris Türk Haberler Bürosu'nun müdürlüğünü yaptı.
Münir Hayri Egeli; yurda döndükten sonra, Ankara Maarif Müfettişliği, Trabzon Lisesi Öğretmenliği, Tayyare Cemiyeti Neşriyat Müdürlüğü, Ankara Lisesi öğretmenliği, Kocaeli, Bolu, Balıkesir'de maarif müdürlüğü, İsmet Paşa Kız Enstitüsü'nün müdürlüğünü, Devlet Tiyatroları'nın müdürlüğünü, Güzel Sanatlar'ın müdürlüğü, Polis Enstitüsü'nün öğretmenliği ve Çocuk Esirgeme Kurumu neşriyat şefliğini yaptı.
Münir Hayri Egeli (Sağda)
Atatürk’ün isteği üzerine sinema öğrenimi görmüş, onu anlatan bir film çevirmiş; yine Atatürk’ün isteğiyle roman, liberetto, piyes yazmış çok yönlü bir sanatçıdır.
Münir Hayri Egeli, sinema konusunda ihtisas yapmak üzere Atatürk tarafından Almanya ve Rusya'ya gönderildi.
Münir Hayri Egeli, 1932’de Atatürk’ü anlatan 'Bayönder' adlı tiyatro oyununu, 1934'te ana fikri Atatürk tarafından sipariş edilen 'Özsoy Destanı'nı yazdı.
Münir Hayri Egeli, 1933'te Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey’in isteği üzerine Atatürk heykeli yarışmasına katıldı ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın takdirnamesini alırken, “Atatürk’e En Çok Benzeyen Heykel” ödülünü kazandı.
1954'te Türkiye İş Bankası'nın finanse ettiği ilk Atatürk belgeseli olan 'Atatürk Sevgisi'ni hazırladı.
Ahmet R. Şungar (Solda)
Pakistan'da 'Nilgün' adını verdiği filmi çeken Münir Hayri Egeli'nin 1961 yapımı 'Kolsuz Bebek'i Türk sinemasında çekilen birbirinden bağımsız üç öykülü ilk film oldu.
FİLMLERİ
• Doğan Çavuş (1938 / Tamamlanamadı)
• Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan (1951)
• Cem Sultan (1951)
• Vatan ve Namık Kemal (1951)
• Söz Müdafanındır (1952
• Yıldırım Beyazıd ve Timürlenk (1953)
• Sarı Zeybek (1953)
• Nilgün (1954)
• Kolsuz Bebek (1963)
NİMET VAHİD (Birce Akalay tarafından canlandırıldı)
ilk kadın opera sanatçısı, Devlet Konservatuvarı'nın ilk kadın şan hocası olan Nimet Vahid, 1902'de İstanbul'da doğdu. Arkeolog ve aralarında ünlü 'Kaplumbağa Terbiyecisi'nin de olduğu birçok esere imaza atan ressam Osman Hamdi Bey’in torunu.
Nimet Vahid, dedesi Osman Hamdi Bey'in kucağında görülüyor.
Küçük yaşlardan itibaren Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde müzik eğitimi alan Nimet Vahid, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında Avrupa’daki birçok organizasyonda konserler verdi. Cumhuriyet sonrası Türkiye’ye dönen Nimet Vahid, konservatuvarda şan hocası olarak görev aldı.
Nimet Vahid
'Özsoy Destanı'nda 'Ulu Anne'yi canlandıran Nimet Vahid, hem sahnelerde hem de radyoda çeşitli konserler vererek Batı müziğinin geniş kitlelerce tanınmasını sağladı. Nimet Vahid, ayrıca Türkiye’de Batı müziğinin gelişiminde öncü olmuş ilk kadın temsilcilerinden biri.
Birce Akalay
MEHMET NURİ CONKER (Emre Karayel tarafından canlandırıldı)
1882'de Selanik'te dünyaya geldi.
Atatürk'ün mahalle, Askeri Rüştiye'de, Manastır İdadisi'nde, İstanbul Harbiye Mektebi'nde, Harp Akademisi'nde okul arkadaşı.
Selanik'te Üçüncü Ordu, Hareket Ordusu, Arnavutluk Harekâtı, Trablusgarp Muharebesi, Bingazi Muharebesi, Çanakkale Anafartalar Muharebesi ve Conkbayırı Muharebesi, Muş Cephesi, Kurtuluş Savaşı'nda görev yaptı.
Mehmet Nuri Conker
Türk Kurtuluş Savaşı'ndan sonra başarılarından ötürü, 1 Eylül 1923'te Kurmay Albay rütbesine terfi etti ve TBMM tarafından Kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ile onurlandırıldı.
1925 - 1927 arasında TBMM'de Kütahya milletvekili olarak görev aldı.
TBMM II. ve III. Kütahya, IV. Dönem (Ara Seçim) ve V. Dönem Gaziantep Milletvekilliği, II. Dönem 5. Şube Başkanı, IV. Dönem Parlamentolar Türk Grubu Kurucu Üyeliği, V. Dönem TBMM Başkan Vekilliği yaptı.
Emre Karayel
Atatürk'ün Conkbayırı Muharebeleri'ndeki başarılarına atıf olarak 'Conker' soyadını verdiği Mehmet Nuri Conker, 11 Ocak 1937'de geçirdiği bir kalp krizi sonucu Ankara'da hayatını kaybetti.
OSMAN ZEKİ ÜNGÖR (Okan Yalabık tarafından canlandırıldı)
Mehmet Âkif Ersoy'un İstiklâl Marşı'nı besteleyen Osman Zeki Üngör, 1880'de İstanbul'da doğdu.
Beşiktaş Askerî Rüştiyesindeki askerî eğitimin ardından 1891'de Osmanlı saray bandosu olan Mızıka-yı Hümayun'a girerek müzik öğrenimi gördü. Yeteneğiyle II. Abdülhamid'in dikkatini çekince konser kemancısı olarak yetiştirildi. Vondra Bey'den keman, Aranda Paşa'dan da müzik nazariyatı dersleri aldı.
Osman Zeki Üngör
Mızıka-yı Hümayun bünyesinde Saffet Bey tarafından kurulmuş olan Makam-ı Hilâfet Filarmoni Muzikası'nda başkemancı olarak atandı. Yalnızca askerî marşlar çalan mızıkanın, bir senfoni orkestrasına dönüşmesi için emek verdi. Birçok ünlü bestecinin keman konçertolarını Türkiye'de çalan ilk Türk kemancı oldu. Sultan Abdülhamit'e sık sık konserler verdi. Konserlerinin çok beğenilmesi nedeniyle ödüllendirilip rütbesi genç yaşta binbaşılığa kadar yükseltildi.
I. Dünya Savaşı sırasında Mızıkay-ı Hümayun ile Avrupa şehirlerinde konserler verdi. 17 Aralık 1917 - 31 Ocak 1918 arasında gerçekleşen ve Viyana, Berlin, Dresden, Münih, Peşte, Sofya’yı kapsayan bu turne, bir Türk orkestrasının çıktığı ilk Avrupa turnesiydi.
1917’de saray orkestrasının şefliğine atanan Osman Zeki Üngör, Avrupa turnesi dönüşünde orkestrayı bağımsız bir kadroya kavuşturdu ve ilk defa saray dışında halka yönelik konserler verdi. Orkestra, haftalık halk konserlerini Tepebaşı'ndaki Union Française Salonu'nda verdi.
Osman Zeki Üngör, ülkenin müzik öğretmeni ihtiyacını karşılamak için Musiki Muallim Mektebinin kurulmasında önemli rol oynadı. Bu kurum, Ankara Konservatuvarının temelini oluşturdu. Üngör, okulun ilk öğretim üyesi ve ilk müdürüydü.
7 Haziran - 5 Eylül 1926'da Karadeniz adlı gemide düzenlenen Yerli Malı Sergisi nedeniyle 4 ay boyunca Güney ve Kuzey Avrupa limanlarını dolaştı ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile konserler verdi. Bu, Cumhuriyet döneminde bir Türk orkestranın çıktığı ilk yurt dışı turnesiydi.
Okan Yalabık
1934'te oluşan sağlık sorunları nedeniyle emekliliğe ayrılan Osman Zeki Üngör; emeklilik günlerinde İstanbul’da yaşarken, 1958'de İstanbul'da Moda'daki evinde hayatını kaybetti. Cenaze töreninde askerî bir bando tarafından İstiklâl Marşı çalındı. Mehmet Âkif Ersoy'dan sonra cenazesinde İstiklâl Marşı çalınan ikinci kişi oldu. Cenazesi, Osmanağa Camii'nde ikindiden sonra kılınan cenaze namazının akabinde Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.